Makaleler




213 SAYILI VERGİ USUL KANUNU’NUN 10. MADDESİ UYARINCA KANUNİ TEMSİLCİNİN SORUMLULUĞUNUN KAPSAMI

213 sayılı Vergi Usul Kanununun 10. maddesinde, tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevlerin kanuni temsilcileri tarafından yerine getirileceği; yukarıda yazılı olanların bu ödevleri yerine getirmemeleri yüzünden mükellef veya vergi sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen alınamayan vergi ve buna bağlı alacakların, kanuni ödevleri yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınacağı hükme bağlanmıştır.

Vergi Usul Kanunu’nun 10. Maddesinde öngörülen sorumluluk kanuni temsilcinin vergisel ödevleri yerine getirmemesi yüzünden doğan bir sorumluluktur.

Vergi Usul Kanunu’nun 10. Maddesinde öngörülen sorumluluk kanuni temsilcilik sıfatının devamı süresince söz konusu olup; bu sıfatın kazanıldığı tarih ile sona erdiği tarih arasında kalan vergilendirme dönemlerini kapsar.

Kanuni temsilcinin sorumluluğu, yöneticiliği döneminde defter ve belge ibraz edilmemesi, beyanname verilmemesi, beyan edilen bir borcun ödenmemesi veya yapılan inceleme sonucu eksik beyanda bulunulduğunun tespiti halinde söz konusu olabileceğinden, kanuni temsilcilik sıfatının sona ermesinden sonra asıl borçlu şirketin vergisel ödevlerinin yerine getirmemesi eyleminden sorumlu tutulamayacağı açıktır. 

Vergi Usul Kanunu’nun 10. Maddesinde öngörülen sorumluluk vergi alacakları ile vergi cezalarını kapsar

Vergi Usul Kanunu’nun 10. Maddesinde öngörülen sorumluluk kusura dayalı bir sorumluluk olup; kanuni temsilci vergi davasında kusursuzluğunu ortaya koyarak sorumluluktan kurtulabilir.

213 sayılı Vergi Usul Kanununun yukarıda anılan 10. maddesi hükmüne göre kanuni temsilci sıfatıyla ilgili kişilerin takip edilebilmesi için, vergi borcunun usulüne uygun bir biçimde tarh, tahakkuk, tebliğ, safhalarından geçerek borcun kesinleştirilmesi, vergi borçlusu hakkında tüm takip yollarının tüketilmesi ve amme alacağının vergi borçlusundan kısmen veya tamamen tahsil imkânının bulunmadığının somut biçimde ortaya konulması, 6183 sayılı yasa ile belirlenen takip ve cebren takip yollarının tüketilmesi gerekmektedir.

Danıştay 9.Dairesi 20.05.2013 tarih ve 2010/ 2642 Esas-2013/4854 Karar sayılı ilamında Vergiyi doğuran olayın meydana geldiği dönemde vergi ödevini yerine getirme görev ve yetkisi bulunmayan kanuni temsilcinin 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun  10. Maddesi uyarınca sorumluluğunun bulunmadığına vurgu yaparak; davacıdan ödenmesi istenilen vergi borçları her ne kadar davacının yasal temsilcilik yaptığı döneme ilişkin ise de, davacının sorumluluğu, yöneticiliği döneminde defter ve belge ibraz edilmemesi, beyanname verilmemesi, beyan edilen bir borcun ödenmemesi veya yapılan inceleme sonucu eksik beyanda bulunulduğunun tespiti halinde  söz konusu olabileceğinden, kanuni temsilcilik sıfatının sona ermesinden sonra asıl borçlu şirketin 13.4.1998 tarihinde o dönemde müdür olan şahıstan istenilen defter ve belgelerinin ibraz edilmemesiyle ve daha sonrasında da 4811 sayılı Yasa'dan 17.4.2003 tarihinde yararlanılarak taksitlendirilen borçların ödenmemesi eyleminden sorumlu tutulamayacağına hükmetmiştir.

Vergi davasına bakan vergi avukatı olarak vergi avukatı kanalı ile açacağınız vergi davasında  yukarıda zikredilen hususların gözönünde bulundurulması gerekmektedir.



Diğer Makaleler



geri